22 Eylül 2010 Çarşamba

DÜNYA DİLLERİ VE TÜRKÇENİN YERİ

Kaynak bakımından birbirine yakın olan diller
bir aile teşkil ederler. Dünya  dilleri bu şekilde çeşitli dil ailelerine
ayrılırlar. Bir dil ailesi tarihin bilinmeyen devirlerinde bir ana dilden çıkan
dillerin oluşturduğu topluluktur. Bu diller arasındaki benzerlikler böyle bir
varsayımı kuvvetlendirmektedir. Bir ana dilin yazılı belgeleri olmadığı halde
birçok özelliklerini kendisinden türemiş bulunan ailedeki dilleri
karşılaştırarak tesbit etmek mümkün olabilmektedir.




Dünyadaki başlıca dil aileleri şunlardır: 



1. Hint-Avrupa  dilleri ailesi:


              
a. Hint-İran Dilleri: İran, Afgan, Pakistan, Hindistan, Sri Lanka, Nepal
dilleri,

              
b. Slav Dilleri: Rusça, Bulgarca, Lehçe (Polonya), Çekçe, Slovakça, Baltık
dilleri,

              
c. Roman Dilleri (Latinceden türetilmiş diller): İtalyanca, Fransızca,
İspanyolca, Portekizce, Rumence...

            
ç. Cermen Dilleri: İngilizce, Almanca, Felemenkçe, İsveççe,
Norveççe...  

     

2. Hami-Sami dilleri:

              
a. Hami Dilleri: Eski Mısır dili, Kuşi dili, Libya-Berber dili, Çad dili,

              
b. Sami Dilleri: Arapça, İbranice (Kenanca), Habeşçe, Akatça.

              
Bu ailenin yaşayan en önemli dilleri Arapça ve İbranicedir.


3. Bantu dilleri:

              
Bu aileye Afrika'nın büyük bir kısmında konuşulan Bantu dilleri girer.


4. Çin-Tibet dilleri:                Çince, Tibetçe, Vietnamca ve Kmerce bu gruba dahildir.  

   

5. Ural-Altay dilleri:

             
Ural ve Altay dilleri akrabalığı öteden beri tartışma konusu olmuştur. Ne var
ki, genel görüşe göre, bu iki kol tek kaynatan çıkmış, ancak zamanla akrabalık
bağları çok zayıflamıştır.


              
Ural ve Altay dillerin akrabalığı bugün için aşağıdaki benzerliklere
dayanmaktadır:

·  Her ikisi de eklemeli dildir. Yani her iki kolda da sözcük yapısı
aynıdır.

· Bu dillerin tümce yapıları da birbirinin aynıdır.

· Bu dillerde ünlü uyumu da ortak özellik olarak kendini gösterir.

· Räsänen'e göre, ünlü bolluğu ve ünsüz seyrekliğiyle sözcük başında ünsüz
yığılışmasının bulunmaması da Ural-Altay dillerinin ortak özelliğidir.

·  Ural-Altay dillerinde bazı eklerin hem eylemlerde çekim eki hem de
sözcük türetmede yapım eki gibi kullanılması da önemli bir benzerliktir.

· Bu diller arasında sözcük benzerliklerine ve eşliklerine de rastlanmaktadır:




<> <>   <>   <> <> <>   <>   <> <> <>   <>   <> <>

 
TÜRKÇE

 

 
FİNCE

 

 
Ben

 

 
Min

 

 
Sen

 

 
sin

 



Ural-Altay dilleri, adından da
anlaşılacağı gibi Ural ve Altay olmak üzere iki kola ayrılır:




YAPI BAKIMINDAN DÜNYA DİLLERİ



       
Dünya dilleri yapı bakımından üç grupta incelenir: 




1.    Tek Heceli Diller (Ayrımlı diller)



(Alm: isolierende sprachen; Fr: langues
isolantes; İng: isolating languages): Bu dillerde her kelime tek heceden
ibarettir. Kelimelerin çekimli şekilleri yoktur, yani daima kök durumundadır.
Cümle çekimsiz kelimelerin bir araya gelmesiyle oluşturulur. Cümlenin anlamı
genellikle kelimelerin sıralanışından anlaşılır. Konuşmada ise birbirine çok
benzeyen kelimeleri ayırt etmek üzere çok zengin bir vurgu sistemi
oluşturulmuştur. Çin ve Tibet dilleri bu gruba girer. Bu diller, aynı zamanda, tek
seslemli diller
(tek heceli diller) (Alm: wurzelsprachen, einsilbige
sprachen; Fr: langues monosyllabique, langues atomiques; İng: monosyllabic
languages, radical languages) arasında yer almaktadır.




2. Çekimli diller (Bükümlü diller)



(Alm: flektierende sprachen; Fr: langues
flexionnelles; İng: inflexional languages):Bu dillerde, çekim sırasında ve yeni
kelimeler türetilirken kelime kökleri genellikle değişir ve tanınmayacak hale
gelir. Ekler kelimenin önüne, ortasına veya sonuna gelebilir. Bazı dillerde ise
kelime kökü ile yeni kelime veya kelime çekimi arasında daima açık bir bağ,
ilgiyi gösteren bir iz vardır. Kelime kökündeki asıl sesler yeni kelimede veya
kelime halinde hep aynı kalırlar. Sami dilleri, Hint-Avrupa dilleri bu gruba
girerler.




3. Eklemeli diller (Bitişimli diller, bitişken, bağlantılı diller)



(Alm: aglutinierende sprachen; Fr:
langues agglutinantes; İng: agglutinating languages):


Bu dillerde isim ve fiil çekimleri ile
yeni kelimelerin teşkilinde kök değişmez. Kökün önüne veya sonuna birtakım
ekler getirilerek kelime yapımı veya çekimi gerçekleştirilir. Ural-Altay
dilleri bu gruba girer. Türkçemiz sondan eklemeli bir dildir: göz-le-m-ci
   gel-ecek-ler-miş



REDİF VE KAFİYE ÖRNEKLERİ

Aşağıdaki örnekleri redif-kafiye bakımından inceleyiniz...




Altın da bir pula olur mu kabil

Ehli ile konuş olasın ehil

Cahille konuşma olursun cahil

Kişi ayarından düşer mi düşer



Nasihatim sana: Herzeyle iştigali bırak

Adamlığın yolu nerdense bul da girmeye bak



İnsan bu, su misali kıvrım kıvrım akar ya

Bir yanda akan benim öbür yanda sakarya



Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür
yaşarım,
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım.

Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.



Elimi beş yerinden, dağladı beş parmağın,

Bağrımda yanmadık bir yer bırakmadan git

Bir yarın göçtüğünü, çöktüğünü bir dağın

Görmemek istiyorsan, ardına bakmadan git!




REDİF VE KAFİYE DERS NOTLARI

REDİF   
Mısra sonlarında yazılışları, okunuşları, anlamları ve görevleri aynı olan
eklerin, kelime ve kelime gruplarının tekrar edilmesine "redif"
denir.


Örnek-1


Bizim elde bahar olur, yaz olur.

Göller dolu ördek olur, kaz
olur.

Sevgi arasında yüz bin naz
olur.

Suçumu bağışla, ben sana kurban. (Ercişli Emrah)


Örnek-2


Bu ıslıkla uzayan, dönen, kıvrılan yollar,

Uykuya varmış gibi görünen yılan
yollar

Başını kaldırarak boşluğu dinli
yordu.

Gökler bulutlanıyor, rüzgar serinli
yordu. (F. Nafiz Çamlıbel)




Genel Örnekler:



Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları

örtün, üstüme Örtün s
erin karanlıkları


Bu parçada "karanlıkları" sözcükleri aynı anlamda
olduğundan, sözcük (halinde) durumunda rediftir. -in" ekleri, kişi ekidir;
aynı görevdedir. Kişi ekinden önceki "
er" sesleri kafiyedir.


Üstümüze gelen boran, kış gibi

Şahin pençesinde yavru ku
ş gibi

Seher sabahında rüya dü
ş gibi

Çağırta bağırta aldı dert beni .


Bu parçada "gibi" sözcükleri redif, "ş" sesi uyaktır.


Siyah kaküllerin dökmüş

Kail güllere gü
llere

Ala gözlerini di
kmiş

ince yollara yo
llara


Bu parçada "-miş" eki, her iki sözcükte de geçmiş
zaman ekleri olarak aynı görevde kullanıldığından ek halinde rediftir, "-
lere" ve "-lara" eklerinde de çoğul eki ve durum
ekleri (hal ekleri) aynı görevde olduğundan ek halinde rediftir. Bu eklerden
önceki, "
k"
ve "
l"
sesleri uyaktır.


Elini koynuna sokma

Seni s
en den sakınırım

Sen bir kuzu ben bir kurdum

Seni b
en den sakınınm


Bu parçada "sakınırım" sözcükleri" ve "den" durum ekleri rediftir,
"-den" durum ekinden önceki iki ses "
en" uyaktır.


KAFİYE (UYAK)


Mısra sonlarındaki yazılışları ve
okunuşları aynı, anlamları ve görevleri farklı kelimelerin, eklerin
benzerliğine kafiye denir.


Yanıp tutuşmadan aylarca yummadım gözü,

Nücuma sor ki, bu kirpikler uyku görmüş
?  (Mehmet Akif
ERSOY
)




KAFİYE ÇEŞİTLERİ


1) Yarım Kafiye



     Tek ses
benzerliğine dayanan kafiyedir.


Örnek-1


Ben çektiğim kimler çeker

Gözlerim kanlı yaş dö
ker

Bulanık bulanık a
kar

Dağlarım seliyim şimdi (Kul Mustafa)


Örnek-2


İstedim kendimi bu göle atam

Elimi uzatıp yavruyu tu
tam


Örnek-3


Üstümüzden gelen boran kış gibi

Şahin pençesinde yavru ku
ş gibi

Seher sabahında rüya dü
ş gibi

Çağıta bağırta aldı dert beni




2) Tam Kafiye



     İki ses
benzerliğine dayanan kafiye türüdür.


Örnek-1


Yollarda kalan gözlerimin nurunu yordum,

Kimdir o, nasıldır diye rüzgarlara s
ordum,

Hulyamı tutan bir büyü var onda diy
ordum

(Y. Kemal Beyatlı)


Örnek-2


Sen miydin o afet ki dedim, bezm-i ezelde

Bir kanlı gül ağzında ve mey kasesi
elde,

Bir sofrada içtik, ikimiz aynı em
elde,

Karşımda uyanmış gibi bir baktı sarardı. (Yahya Kemal
Beyatlı
)


Örnek-3


On atlıya karar verdim yını

Yenice sevdaya salmış b
ını

El yanında yakar gider k
ını

Tenhalarda gülüşünü sevdiğim.




3) Zengin Kafiye



     Üç ya da daha
çok ses benzerliğine dayanan kafiye türüdür.


Örnek-1


Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,

Soğuk bir mart sabahı.. Buz tutuyor her so
luk     (Faruk Nafiz Çamlıbel)


Örnek-2


Baygın bir ihtizaz ile bi-huş akar dere,

Sahillerinde çocuklar uzanmış çemenl
ere. (Orhan Seyfi
Orhon
)


Örnek-3


Miskin Yunus biçareyim

Baştan ayağa y
areyim

Dost ilinden av
areyim

Gel gör beni aşk neyledi    (Yunus Emre)




4) Cinaslı Kafiye



    Anlamları ayrı, fakat
yazılış ve okunuşları aynı olan kelime ve kelime gruplarının mısra sonunda
tekrarı ile oluşan kafiyedir.


Örnek-1


Niçin kondun a bülbül

Kapımdaki
asmaya

Ben yarimden vazgeçmem

Götürseler
asmaya


Örnek-2


Bilmem ki yaz mı gelmiş

Niçin açmış
gül erken

Aklımı kayıp ettim

Nazlı yarim
gülerken


Örnek-3


Kendin çöz kendin
tara                       Bağ
bana


Değmesin
el başına                             Bahçe
sana
bağ bana

Ben yarime
kavuştum                         Değme
zincir kar etmez

Darısı
el başına                                  
Zülfün teli
bağ bana




KAFİYE ŞEMASI



Mısraların son seslerine bakılarak bir
dörtlüğün kafiye düzeni çıkarılır. Kafiye düzenlerinin, mısralarının son
seslerindeki düzene göre çeşitleri vardır.




1. Düz Kafiye:   "a a a b" 
"bbbc"   "cc"   "a a b
b"   olmalı.



İftardan önce gittim Atik-Valde semtine

Kaç defa geçtiğim bu sokaklar, bugün y
ine,

Sessizdiler, Fakat Ramazan maneviyy
eti

Bir tatlı intizara çevirmiş sukun
eti




2.  Çapraz Kafiye: "a b a b"   "cdcd"
olmalı.



Hayran olarak bakarsınız da

Hülyanızı fetheder bu h
ali

Beş yüz sene sonra kar
şınızda

İstanbul fethinin hay
ali




3.Sarma Kafiye: "a b b a"   "cdcd" olmalı.



İhtiyar, elini bağrına soktu,

Dedi ki: "İstanbul muhas
arası

Başlarken aldığım gaza y
arası

İçinden çektiğim bu
oktu.



ŞİİR ÇEŞİTLERİ

Veilen şiir örneklerinin çeşitlerini bulunuz.
1- Zil, şal ve gül. Bu bahcede raksın bütün hızı...
Şevk akşamında endülüs üc defa kırmızı.
Aşkın sihirli şarkısı yüzlerce dildedir
İspanya neş'esi ile bu akşam bu zildedir.
2-Daha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum.
                  Bu dağların eskiden aşinasıdır soyum.
                  Bekçileri gibiyiz ebenced buraların,
Bu tenha derelerin, bu vahşi kayaların
                  Görmediği gün aynı pınardan doldurup testimizi
                  Kırlara açılırız çıngıraklarımızla.
3-Derinden derine ırmaklar ağlar,
                Uzaktan uzağa çoban çeşmesi,
                Ey suyun sesinden anlıyan bağlar,
                Ne söyler su dağa çoban çeşmesi.
                "Goynunu Şirin'in aşkı sarınca
                Yol almış hayatın ufuklarınca,
                O hızla dağları Ferhat yarınca
                Başlamış akmağa çoban çeşmesi...
4- Hakkımızda devlet etmiş fermanı,
Ferman padişahın,dağlar bizimdir.
                  Dadaloğlu'm birgün kavga kurulur,
                  Öter tüfek davlumbazlar vurulur.
                  Nice koçyiğitler yere serilir,
                Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir.
5- Benim bu gidişe aklım ermiyor
                  Fukara halini kimse sormuyor
                  Padişah sikkesi selam vermiyor
                  Kefensiz kalacak ölümüz bizim

21 Eylül 2010 Salı

İSTİKLAL MARŞI'NDA ANLATILANLAR


(Mehmet Sert http://tamedebiyat.blogspot.com adlı blogundan alınmıştır.)
İstiklal Marşı ve
Açıklaması


Korkma, sönmez bu
şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O
benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim, milletimindir
ancak.


Şair, birinci kıtada
milletimize seslenmektedir. Korkma sözüyle milletimize cesaret ve güven aşılamak
istemektedir. Bayrak milleti temsil eder. Bayrağın dalgalanması milletin
bağımsızlığını temsil eder. Şair milletimizden bağımsızlığın sona ereceğinden
kaygı duymamasını istemektedir. Çünkü ülkemizdeki en son fert (aile-ocak) şehit olana kadar bağımsızlık sona
ermeyecektir. Millet var oldukça bayrağımız(bağımsızlık) da var olacaktır.
Gökteki yıldızlara nasıl dokunulamazsa milletimin yıldızı olan bayrağa da
dokunulamayacaktır. Çünkü milletin her ferdi aynı coşkuyla bayrağımızı canı
pahasına sahiplenecektir. Bağımsızlığımız asla sona
ermeyecektir.


Çatma, kurban olayım
çehreni ey nazlı hilal!

Kahraman ırkıma bir gül! Ne
bu şiddet, bu celal?

Sana olmaz dökülen
kanlarımız sonra helal...

Hakkıdır, Hak’a tapan
milletimin istiklal


Şair ikinci kıtada bayrağa
seslenmektedir. Bayrak öfkelidir. Çünkü Türk vatanının bazı parçaları, işgal
edilmiştir. Bu yüzden bazı bölgelerde bayraklarımız indirilmiştir, yerine düşman
bayrakları asılmıştır. Fakat bayrağın öfkesinin devam etmesi doğru değildir.
Çünkü milletimiz tarih boyunca yenilmemiş ve kendisinden kat kat güçlü
düşmanları yenmiş kahraman bir millettir. Milletim kahramanca savaşırken
bayrağın öfkesi devam ederse uğrunda verilen sayısız şehidin kanı kendisine
helal olmayacaktır.(2.yorum: Zafer henüz elde edilmediği için geri kalanlara
şehitlerin kanı şimdi değil ancak zafer kazanıldıktan sonra helal
olacaktır.Bakınız 10.kıta 1.mısra) Allaha ve adalete inan milletimin hakkı
bağımsızlıktır.


Ben ezelden beridir hür
yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış?
Şaştım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarim.
Yırtarım dağları,
enginlere sığmam, taşarım.


Şair, üçüncü kıtada ben
derken milletimizi kastetmektedir. Milletimiz başlangıcı bilinemeyecek kadar
eski zamanlardan beri bağımsız yaşamıştır, bundan sonra da yaşacaktır. Böyle bir
milleti esaret altına almaya kalkışacak olanlar ancak çılgın ve şaşkın olabilir.
Milletimiz

bağımsızlığı
uğrunda önüne çıkacak her
engeli aşacak güçtedir.
Biz, tarihinde daha önce
benzer pek çok tehlikeyi atlatmış ve
yeryüzüne sığmamış zamanın süper gücü olmuş bir
milletiz.


Ergenekon destanı
hatırlatılmış. (telmih sanatı)

Çılgın (Kendisine ve
çevresine zarar veren deli (taşkın deli_sakin deli)


Garbın afakını sarmışsa
çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun,
korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
“Medeniyet!” dediğin tek dişi kalmış
canavar?


Şair dördüncü kıtada
düşmanın silah ve maddi gücünün çokluğunu ortaya koymaktadır. Buna karşılık
milletimizin inançlarımızdan ve haklılığımızdan gelen bir iman gücü vardır.
Milletimiz değerli, yüce bir millettir. İnsani ve ahlaki değerlerden yoksun olan
vahşi, saldırgan ve sömürgeci batı medeniyeti maddeperesttir ve maneviyatı
yoktur. Maddeye hükmeden ise maneviyattır. İşte bu yüzden batılılar milletimizin
manevi gücü (moral ve psikolojik üstünlük) karşısında hiçbir başarı elde
edemeyeceklerdir.


Arkadaş! Yurdumu alçakları
uğratma, sakin.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır
sana va’dettiği günler Hakk’ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da
yakın.


Şair beşinci kıtada
kahraman Türk askerine hitap ediyor. Türk yurduna alçakları uğratmaması için
gövdesini siper ederek şehit olmalarını istemektedir. Böylece düşmanın bu
karalılık karşısında çok kısa bir süre içinde hayâsızca akına son vereceğini ve
Allahın
mutlaka milletimize yardım
edeceğini haber veriyor. Çünkü Allah, inananlara sabredip ve korkmadan
savaştıkları takdirde zafer vereceğini Kuran-ı Kerim’de vaat etmiştir. Allah’ın
bu yardımı belki yarın, belki yarından da kısa zamanda ortaya çıkacaktır ve
düşman perişan edilecektir.’’


Bastığın yerleri “toprak!” diyerek geçme, tanı:
Düşün
altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır,
atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.


Şair altıncı kıtada gençlere
seslenmektedir. Şair, gençlerin, üzerinde yaşadıkları toprakların değerini ve
özelliğini iyi bilmeleri gerektiğini anlatmaktadır:‘’Bastığın yerleri (toprak)
deyip geçme! Geçmişini iyi öğren! Vatan
toprakları, uğruna sayısız şehit verilen, her karışında şehit kanı olan kutsal
topraklardır. Sen ki; dini, vatanı uğruna canını vererek, Allah katında
makamların en yücesi olan şehit’lik mertebesine ulaşmış bir atanın oğlusun.
Vatanına gereken değeri vermez, onu atalarının koruduğu gibi korumazsan,
ataların incinir, üzülür. Bu cennet vatanı her ne pahasına olursa olsun
korumalısın, dünyaları da alsan bu yurdun bir karış toprağını bile
vermemelisin.” demektedir.


Kim bu cennet vatanının
uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!
Canı,
cananı, bütün varımı alsında Huda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada
cüda.


Şair yedinci kıtada millete
seslenmektedir. Milletin her ferdinin seve seve vatan için canını vereceğini
bildirmektedir. Çünkü bu topraklar için tarih boyunca o kadar çok şehit
verilmiştir ki toprak sıkılsa şehit fışkıracaktır. O yüzden vatan toprağı cennet
kadar kıymetlidir. Ayrıca şehit olanların ruhu dini inanışımıza göre doğrudan
doğruya cennete gider. Şehitlerimiz vatan toprağında yattığı için toprak
cennetten farksızdır.Şair,o yüzden canımızı, sevdiklerimizi, varımızı yoğumuzu
Allahım al ama yaşadığımız sürece bizi vatanımızdan ayrı
düşürme,duasında bulunmaktadır.


Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
Değmesin
mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin
temeli
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.


Şair sekizinci kıtada şehit
olanların ruhlarına tercüman olmaktadır, onların:‘’Yüce Allah’ım! Ruhumun senden
dileği şudur: Uğruna canımızı verdiğimiz yurdumuza düşmanlar girmesin,
camilerime yabancılar el sürmesin! Bu mabetlerde okunan ezanlardaki şahadetler
ki Türk Milleti’nin Müslümanlığının ve
bağımsızlığının ilk şartı ve temelidir. Hürriyet sembolü olan bu ezanlar
yurdumun her köşesinde okunsun. Milletim kıyamete kadar hür
yaşasın.’’demektedir.


O zaman vecd ile bin secde
eder-varsa-taşim,
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır
ruh-ı mücerred gibi yerden na’şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki
başım.


Şair dokuzuncu kıtaya ezan
seslerinin devam ettiğini şehitlerin işitmeleriyle birlikte [İnancımıza göre
şehitler ölmez, onlar (manen) diridirler o yüzden ezan sesini duyabilirler.]
uğruna şehit oldukları manevi (din, ezan… vb.) ve maddi(vatan, millet, bayrak… vb.) değerlerin kurtulmasından dolayı
ruhlarının şad olacağı anlatılarak başlanmıştır. Daha sonraki dizelerde
şehitlerin maddi ve manevi dünyalarıyla ilgili tasvirler sıralanmaktadır.
Şehitlerin savaş sırasında bir mezar taşı dikilemeyebilir. Şehitler yıkanmadan
kefenlenmeden son kıyafetleriyle gömülürler. Şehitler öldüklerinde
peygamberlikten sonraki en yüksek makam olan şehitliğe yükselirler. Şehitler
Allah’ın katına-arşa çıkarlar. Şehitler Mahşer günü yaralarından kanlar akar
vaziyette diriltilirler.


Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun
artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok
izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a
tapan, milletimin istiklal!


Şair onuncu kıtada tekrar
bayrağımıza hitap etmektedir. Zafer elde edilmiştir. Dolayısıyla uğruna dökülen
kanlarımızın hepsi bayrağa-millete helal olsun, demektedir. Artık milletimin ve
bayrağımın yok olması tarihinin en ağır olumsuzlarını yendikten sonra ebediyen
söz konusu olamaz. Çünkü daima hür yaşamış olan, Allah’a ve adalete inanan
milletimin özgürlük ve bağımsızlık her zaman hakkıdır.’’

ATATÜRK'ÜN GENÇLİĞE HİTABESİNDE ANLATILANLAR

(Mehmet Sert hocamızın tamedebiyat.blogspot.com blogundan alınmıştır.)
ATATÜRK’ÜN
GENÇLİĞE HİTABESİNİN AÇIKLAMASI

Atatürk’ün
Gençliğe Hitabesi Nutuk adlı eserinin içinde yer alır.

Atatürk milletin
temsilcisi olarak gençleri seçmiştir.
EY TÜRK GENÇLİĞİ!
:

Atatürk milletin
temsilcisi olarak gençleri seçmiştir.

Atatürk ‘Türk’ ifadesiyle seslenerek, gençlerimize
kimliklerini, mensup oldukları milleti, tarihini, kültürünü
hatırlatmaktadır.


BİRİNCİ GÖREVİN;
TÜRK BAĞIMSIZLIĞINI, TÜRK CUMHURİYETİNİ, EBEDİYEN
KORUMAK VE SAVUNMAKTIR. :

Atatürk
Türk gençliğinin öncelikli görevinin Türk Milletinin bağımsızlığının Türk
devletinin yönetim biçiminin korunulması ve savunulması olduğunu vurguluyor,
hatırlatıyor.


VARLIĞININ VE
GELECEĞİNİN BİRİCİK TEMELİ BUDUR. BU TEMEL, SENİN, EN KIYMETLİ HAZİNENDİR. Türk
milletinin varlığının ve geleceğinin temeli Bağımsızlık ve cumhuriyettir. Bu
temel milleti ve devleti ayakta tutmaktadır. Bağımsızlık ve cumhuriyet yönetimi
olmadan milletin varlığı, geleceği olamaz.



GELECEKTE DE,
SENİ, BU HAZİNEDEN, MAHRUM ETMEK İSTEYECEK, İÇ VE DIŞ DÜŞMANLARIN OLACAKTIR. :

Gelecekte de bu hazineden bizi mahrum etmek
isteyecek iç ve dış düşmanların var olacağını haber verilmektedir.


Atatürk’ün Gençliğe Hitabesinin 20 Ekim 1927’de
Atatürk tarafından yazılmış olduğunu hatırlarsak o tarihte kurtuluş savaşı
kazanılmıştır. 29 Ekim 1923’de Cumhuriyet ilan edilmiştir. 24 Temmuz 1923’de
Lozan Barış anlaşması imzalanmıştır. Türkiye cumhuriyetinin varlığı bağımsızlığı
barış anlaşmasıyla düşman ülkeler tarafından tescil edilmiştir. Yönetim biçimiz
TBMM tarafından kabul edilip ilan edilmiştir. Fakat ileride yurt içinde ve yurt
dışında Türkiye Cumhuriyetinin Bağımsızlığını ortadan kaldırmak yönetim biçimini
değiştirmek isteyecek odakların, şahısların, devletlerin var olacağı
hatırlatılıyor, vurgulanıyor.


BİR GÜN,
BAĞIMSIZLIK VE CUMHURİYETİ SAVUNMAK ZORUNDA KALIRSAN, GÖREVE ATILMAK İÇİN,
İÇİNDE BULUNACAĞIN DURUMU İMKÂNLARI ve ŞARTLARI DÜŞÜNMEYECEKSİN! BU İMKÂNLAR VE
ŞARTLAR, HİÇ UYGUN OLMAYAN BİR DURUMDA KENDİNİ
GÖSTEREBİLİR:


Türk
Gençliği İleride bir gün bağımsızlığımız ve yönetim biçimimizi korumak ve
savunmak zorunda kalırsa göreve başlamak için, içinde bulunduğu ülke şartlarına
ve kendi öznel durumuna bakmaksızın, düşünmeksizin, korkmadan göreve
atılmalıdır.



BAĞIMSIZLIK VE
CUMHURİYETİNİ YIKMAK İSTEYECEK DÜŞMANLAR, DÜNYA TARİHİNDE BENZERİ GÖRÜLMEMİŞ BİR
GALİBİYET ELDE EDEBİLİRLER. ZORLA VE HİLEYLE KUTSAL VATANIN, BÜTÜN TEMEL DEVLET
KURUMLARI TESLİM ALINMIŞ (SİYASİ HEDEF), BÜTÜN TERSANELERİNE GİRİLMİŞ, BÜTÜN
ORDULARI TERHİS EDİLİP DAĞITILMIŞ (ASKERİ HEDEF) VE YURDUN HER KÖŞESİ TAMAMEN
İŞGAL EDİLMİŞ OLABİLİR. :


Dış düşmanların,
bütün dünyada büyük bir galibiyet kazanmış, çok güçlü düşmanlar olabilecekleri
hatırlatılıyor. Bu düşmanlar zorla ve hileyle ülkenin stratejik noktalarını
(kale) ele geçirebilecekler. Düşman devletlerin zor kullanarak, baskı kurarak,
hileli yöntemler izleyerek hedeflerine ulaşabilecekleri hatırlatılıyor,
anlatılıyor. Düşman devletlerin hedeflerine ulaşabilmek için ilk önce ülkemizin
siyasi, askeri ve ekonomik hedeflerine saldıracakları vurgulanıyor. Deniz gücü
ele geçirilmiş ve ordumuz dağıtılıp yurdumuz düşmanlarca fiilen işgal edilmiş
olabilir.


BÜTÜN BU
KOŞULLARDAN DAHA ACIKLI VE KORKUNÇ OLMAK ÜZERE, ÜLKEDE, İKTİDARA SAHİP OLAN
HÜKÜMET VE DEVLET ADAMLARI GAFLET VE SAPKINLIK VE HATTA İHANET İÇİNDE
OLABİLİRLER. :


Atatürk bu cümlede
ülkemizin kendisinden sonra düşebileceği durumu özetlemeye devam ediyor. Atatürk
‘iktidara sahip olan hükümet ve devlet adamları gaflet ve sapkınlık içinde
olabilirler’ derken yönetici sınıfın yeteneksiz, yönetme görevi için ehil
olmayan şahıslar olabileceklerini kastediyor. Düşman ülkelerin hedeflerine
ulaşırken diğer yandan içerdeki hainlerin düşmanlarla yukarıdaki paragraflarda
anlattığımız sahnelerden daha dramatik bir şekilde iş birliği yapabileceği
anlatılıyor, vurgulanıyor.


HATTA BU İKTİDAR
SAHİPLERİ KİŞİSEL ÇIKARLARINI, İŞGALCİLERİN SİYASİ AMAÇLARIYLA BİRLEŞTİREREK
DÜŞMANLA İŞBİRLİĞİ YAPABİLİRLER. :


Bu cümlede bir
önceki cümlede anlatılan korkunç durumdan daha korkunç bir durumun daha
gerçekleşebileceği anlatılıyor, vurgulanıyor. İçerideki ihanet içinde olan
iktidara sahip devlet ve hükümet adamlarının kişisel çıkarları için işgalci
düşman ülkelerle işbirlikçilik yapabilecekleri önemle vurgulanıyor, Türk
Gençliği bir kez daha bu cümlede uyarılıyor, Türk Gençliğinin uyanık olması
salık veriliyor.
MİLLET, YOKSULLUK VE SIKINTI İÇİNDE EZİK VE BİTKİN DÜŞMÜŞ
OLABİLİR. :


Bu cümlede Atatürk
Ülkemizin işgal edilmesi halinde halkımızın içine düşebileceği ekonomik, sosyal
durum özetleniyor. Ancak yoksulluk ve sıkıntı içinde bir ülke işgale
uğrayabilir. Atatürk olası bir işgal durumunda ya da öncesinde halkın içine
düşebileceği ekonomik ve sosyal durumu ince bir ifade tarzıyla anlatıyor. Halkın
içine düşebileceği ekonomik ve sosyal durumu yoksul, sıkıntı içinde, ezik,
bitkin kelimeleri çok iyi bir şekilde anlatıyor.


EY TÜRK
GELECEĞİNİN EVLADI! İŞTE, BU DURUM VE KOŞULLAR İÇİNDE BİLE GÖREVİN, TÜRK
BAĞIMSIZLIĞINI VE CUMHURİYETİNİ KURTARMAKTIR! : Atatürk Türk Gençliğine
vasiyetine son verirken Türk gençliğine görevini bir kez daha hatırlatıyor.
‘İşte’ ifadesiyle yazısına son vermeye başlıyor. Bütün Gençliğe Hitabe boyunca
anlatılan korkunç şartlara rağmen Türk
Gençliğinin görevinin Türkiye
Cumhuriyeti bağımsızlığının ve rejiminin korunması, kurtarılması olduğunu bir
kez daha anlatılıyor vurgulanıyor.


MUHTAÇ OLDUĞUN
GÜÇ, DAMARLARINDAKİ ASİL KANDA BULUNMAKTADIR! :

Türk Gençliğinin
bir işgal durumunda ihtiyaç duyacağı güç ‘Damarlarındaki Asil kanda mevcuttur.’
‘Asil kan’ ifadesiyle anlatılmak istenen şey Türk Milletinin şeref ve başarı
dolu tarihidir.